buraya birseyler yazmayali neredeyse 2 ay olmus. sanki fark etmemis gibi davrandim simdi ya neyse. evet, neticede blog/gunluk yazmak ya da yazmamak gonul isidir, gorevden ziyade. gecen sure icerisinde gonlum ve istegim yazmaktan yana degildi.

dun itibariyle tekrardan southampton isimli ufacik koyume geri donmus bulunuyorum, anlatilamayacak kadar guzel gecen bir temmuz ayi sonrasinda. kisa bi sure dusunmem bile yetti, boylesinin daha evvel basima gelmedigini.

1 ay boyunca sicaktan zaman zaman pispirik oldugum bi ortamdan tekrardan buraya donmek, zamaninda magnum reklamlarinda da ifade edildigi uzere “sicak kumlardan serin sulara” etkisi yaratti uzerimde. zira dun gece tekrardan yorganla yattim, ya oyle iste. dunya da boyle yerler de var. kuzey yarim kure olsa da.. neyse simdilik rahatsiz degilim hava degisiminden, hem sivrisinek de olmayacak.

bu arada istanbul-londra-southampton hatti yolculugum da inanilmaz uzun ve yorucu gecti. sabah 8.30 da ciktim, yurda vardigimda ise saat 10.00 olmustu. ingiliz otobus soforlerinin trafikteki hiz limitlerine bu kadar da uyacagini tahmin etmezdim dogrusu. kampus ve yurt “no man’s land” kivamina gelmis, dairemde sadece ben kaldim. artik kendime mahsus banyo-tuvalet-mutfak uclum var. etraf oldukca bos gorunuyor, yil icinde kalabaligi hatirladikca.

sanirim iyice gunluk tadinda oldu bu yazi. en azindan bi anektodla bitireyim. londra havaalinindan sehir merkezine gidecek otobuslere binmek icin sira bekliyorum, onumde bu aralar her yerde gorebileceginiz bi polonyali var. daha evvel bilet almamissaniz sofore para verip alabiliyorsunuz, minibus misali. neyse, sira ondeki polonyaliya geldi, sofor de dogal olarak “tek yon ya da gidis-donus mu” diye sordu. bu kisa laf bile kadinda mavi ekran cikmasina neden oldu. sonra adam bi daha sordu tabi. kadin polonyaca birseyler diyor sofore karsiliginda. o da “abla ben polonyaca bilmiyorum” diyor, biraz da sesini yukselterek yine ayni soruyu soruyor, sanki oyle olunca anlayacakmis gibi. “turk musunuz lan!!” diye araya girecektim yaptiklari ya da yapamadiklari diyalog neticesinde. bu arada kadin bana donup “yardim et kardes bea” manasinda polonyaca biseyler dedi, ses tonundan ve kucuk emrah bakislarindan cikardim bu neticeyi. neyse, sonuc olarak sofor tek-yon bileti kesti, yalniz sanki kadindan biraz fazla para aldi galiba. gunahi boynuma jonathan… en son kadin giderken “ulan ingilizce bilmiyorsan git bilet gisesinden al biletini dumbuk” dedi, tabi kadin anlamadi dogal olarak. eh ben de adama turkce kufur etsem o da anlamazdi. ne guzel sey herkesin kendi dili olmasi.

bu kadar…